Bir Avuç ile uzaklar yakın!

Adak kurbanı kimler yiyemez?

Hayat yolculuğumuzda hepimizin kalbinden geçen, dilinden dökülen duaları, dilekleri olur. Bazen biricik evladımızın sağlığı için, bazen zorlu bir sınavın üstesinden gelebilmek için, bazen de hayalini kurduğumuz o yuvaya kavuşmak için Rabbimize yönelir, O’na sözler veririz. “Şu işim hallolsun, Allah rızası için bir kurban keseceğim” deriz. İşte bu söz, bu samimi antlaşmadır adak. Dileğimizin kabul olmasıyla üzerimize vacip olan bu borcu ödeme vakti geldiğinde ise akıllara en temel ve en mühim sorulardan biri düşer: Adak kurbanı kimler yiyemez? Bu soru, aslında adağın ruhunu ve manasını içinde saklayan bir anahtar gibidir. Çünkü adak, sadece bir hayvanı kesmekten ibaret değildir; adak, samimiyetin, teslimiyetin ve yalnızca Allah rızasını gözetmenin en saf halidir. Bu yüzden, bu ibadetin her bir detayını kalbimize sindirerek, hassasiyetle yerine getirmek gerekir.

Adak Kurbanı: Nefsten Feragat ve Allah’a Şükrün İfadesi

Adak kurbanı, özü itibarıyla bir şükür eylemidir. Lütfu ve keremi bol olan Rabbimizin, duamıza icabet etmesine karşılık sunduğumuz bir minnet ifadesidir. Ancak bu şükrün içerisinde çok derin bir mana daha gizlidir: nefisten feragat etmek. Kişinin adadığı kurbanın etinden kendisinin ve ailesinin en yakın halkasının yememesi, bu ibadetin merkezindeki samimiyeti perçinler. Düşünsenize, bir dileğiniz gerçekleşiyor ve bu sevinci taçlandırmak için bir adakta bulunuyorsunuz. Kurban kesiliyor, mis gibi etler ortaya çıkıyor. İşte tam o anda, nefis devreye girebilir. “Bir parça da biz tatsak ne olur ki?” sorusu akla gelebilir. Fakat dinimizin bu konudaki sınırı, adağın tamamen Allah’a adanmış, kişisel beklentilerden arındırılmış bir eylem olmasını sağlamak içindir. Adak sahibi, bu etten yemeyerek aslında şunu ifade etmiş olur: “Ya Rabbi, ben bu iyiliği, bu ikramı Senin lütfuna bir teşekkür olarak, karşılığında hiçbir dünyevi menfaat beklemeden yapıyorum. Bu kurban benim veya ailemin sofrası için değil, yalnızca Senin rızan ve Senin muhtaç kulların içindir.”

Bu noktada, adağın bir borç ödeme bilinciyle yapılması gerektiğini de unutmamak lazım. Nasıl ki bir arkadaşımıza verdiğimiz sözü tutmak bizim için bir onur meselesiyse, Alemlerin Rabbi’ne verdiğimiz sözü yerine getirmek de o denli mühim ve hassas bir konudur. Bu borcu öderken, ibadetin ruhuna uygun hareket etmek, onu en güzel şekilde tamamlamak gerekir. Bizler Bir Avuç Derneği olarak, adaklarınızı ihtiyaç sahiplerine ulaştırırken tam da bu hassasiyetle hareket ediyoruz. Biliyoruz ki bize emanet edilen her bir kurban, bir duanın, bir şükrün ve büyük bir umudun taşıyıcısıdır. Bu yüzden o emaneti, adak sahibinin gösterdiği o samimiyet ve feragat ruhuna halel getirmeden, gerçek ihtiyaç sahiplerine ulaştırmayı kendimize görev biliyoruz. Çünkü adak, veren elin nefsini terbiye ettiği, alan elin ise umut bulduğu mübarek bir köprüdür.

Aslında bu kural, bize paylaşmanın en temel mantığını da öğretir. Gerçek paylaşım, kendi ihtiyacımız olandan değil, bazen en çok arzuladığımız şeyden başkası adına vazgeçebilmektir. Adak etinden yememek, bu felsefenin ete kemiğe bürünmüş halidir. Bu, kişinin kendi nefsine “dur” diyebilme, sevinç anında bile bencilliği bir kenara bırakıp başkalarını düşünebilme erdemidir. Kurbanın eti soframıza gelmediğinde, kalbimizdeki manevi lezzet ve huzur artar. Çünkü biliriz ki o et, belki de aylardır evine et girmemiş bir ailenin sofrasında çocukların yüzünü güldürecek, bir annenin duasına vesile olacaktır. İşte bu manevi doyum, hiçbir maddi lezzetle kıyaslanamaz ve adağın gerçek bereketini oluşturur.

Adak Etinden Yemesi Caiz Olmayanlar: Usûl, Fürû ve Aile Yakınları

İslam fıkhı, adak kurbanı etinden kimlerin yiyemeyeceğini net bir çerçeveyle belirlemiştir. Bu çerçevenin merkezinde adak adayan kişinin kendisi bulunur. Buna ek olarak, kişinin “usûl” ve “fürû” olarak isimlendirilen yakınları da bu etten yiyemez. Bu terimler biraz yabancı gelebilir ama aslında anlamları çok basittir. Usûl, kişinin soyunun dayandığı üst kuşağı, yani annesini, babasını, dedelerini ve ninelerini ifade eder. Fürû ise kişinin kendi soyundan gelen alt kuşağı, yani çocuklarını ve torunlarını kapsar. Kısacası, adak adayan bir kimse, ne kendisi bu etten tadabilir ne de anne-babası, dede-ninesi, çocukları ve torunları yiyebilir. Bu yasağın kapsamına kişinin eşi de dahildir. Çünkü aile bir bütün olarak kabul edilir ve bu ibadetin tamamen ailenin dışındaki ihtiyaç sahiplerine yönelmesi hedeflenir.

Bu kuralın bir diğer önemli halkası da dinen zengin sayılan kişilerdir. Adağın temel amacı yoksulların, ihtiyaç sahiplerinin karınlarını doyurmak, onların yüzünü güldürmek olduğu için, maddi durumu iyi olan kimselerin bu etten yemesi uygun görülmemiştir. Yani adak eti, sadece adak sahibinin ailesine değil, aynı zamanda durumu iyi olan komşularına, arkadaşlarına veya akrabalarına da dağıtılamaz. Peki, birisi yanlışlıkla bu etten yerse ne olur? Diyelim ki, adak kesen kişinin evladı durumu bilmeden o etten bir miktar yedi. Bu durumda, yenilen etin bedeli ne kadarsa, o miktarın parayla tartılıp bir yoksula sadaka olarak verilmesi gerekir. Bu da bize gösteriyor ki, bu konudaki hassasiyet oldukça yüksektir ve ibadetin ruhunu korumak için her türlü detaya dikkat edilmelidir.

Geçenlerde bir gönüllümüz anlatmıştı; babası, küçükken çok ağır bir hastalık geçiren kardeşi için bir adak adamış. Kardeşi iyileşince babası adağını yerine getirmiş ama o gün evde bir bayram havası olmasına rağmen kurban etinden kimseye tek bir lokma bile vermemiş. Çocuk aklıyla buna çok üzülmüş, “Baba neden biz yiyemiyoruz?” diye sormuş. Babası da onu yanına oturtup, “Oğlum, biz Allah’tan kardeşinin canını istedik, O da bize bağışladı. Şimdi bu et, bizim sevincimizin bir parçası değil, şükrümüzün bir ispatıdır. Bu ispat da ancak, kendimiz hiç faydalanmadan, ihtiyacı olanlara ulaştığında tamamlanır. Bizim payımız, onların edeceği duadadır” demiş. İşte bu küçük hikaye, aslında usûl ve fürû yasağının ardındaki derin hikmeti ne kadar da güzel özetliyor. Bu, bir yoksunluk değil, manevi bir zenginliktir.

Adağın Gerçek Hedefi: İhtiyaç Sahibinin Sofrasına Ulaşan Bereket

Adak kurbanıyla ilgili tüm bu kuralların ve hassasiyetlerin bizi getirdiği nihai nokta şudur: Adak eti, ihtiyaç sahibinin hakkıdır. Bu ibadetin bereketi, kesilen kurbanın etinin doğru adreslere, yani gerçekten muhtaç olanların sofrasına ulaşmasıyla katmerlenir. Günümüz şartlarında, özellikle büyük şehirlerde yaşayan bizler için çevremizdeki “gerçek” ihtiyaç sahiplerini bulmak ve tespit etmek her zaman kolay olmayabiliyor. Kime versek, gerçekten yerine ulaşır mı endişesi taşıyabiliyoruz. İşte tam da bu noktada Bir Avuç Derneği gibi, bu işi kendine dert edinmiş, dünyanın dört bir yanındaki mazlum coğrafyalara uzanan yardım kuruluşlarının önemi ortaya çıkıyor. Sizlerin bizlere vekalet yoluyla emanet ettiği adaklar, sadece bir vecibeyi yerine getirmekle kalmıyor, aynı zamanda devasa bir iyilik hareketinin parçası oluyor.

Bizler, bu emanetleri alırken, adak sahibinin niyetindeki o saf ve karşılıksız ruhu taşıdığımızın bilincindeyiz. Adaklarınız, Afrika’da bir yetimhanede belki de aylardır et yüzü görmemiş çocukların bayramı oluyor, Asya’da bir mülteci kampında zor şartlarda hayata tutunmaya çalışan bir ailenin tenceresinde kaynıyor. Kurbanınız kesildiğinde size gönderdiğimiz o video, sadece bir işlemin tamamlandığını gösteren bir kanıt değil, aynı zamanda sizin niyetinizle binlerce kilometre ötedeki bir kardeşinizin yüzündeki tebessümün buluştuğu anın bir kaydıdır. Bu, paylaşmanın ve kardeşliğin sınır tanımayan gücüdür. Sizin adak etinden yemeyerek gösterdiğiniz feragat, çok uzaklarda bir çocuğun lokması olarak size manevi bir haz ve dua olarak geri dönüyor.

Unutmayalım ki adak, sadece bir dileğimiz gerçekleştiğinde kestiğimiz bir kurbandan ibaret değildir. Adak, aynı zamanda bir sorumluluktur; ihtiyaç sahibiyle aramızda bir köprü kurma, toplumdaki dayanışma ruhunu canlı tutma sorumluluğudur. Bu sorumluluğu yerine getirirken gösterilen özen, ibadetin kalitesini belirler. Adak etinin, adak sahibi ve yakınları tarafından tüketilememesi kuralı, bu ibadeti kişisel bir ziyafetten çıkarıp toplumsal bir şölene dönüştürür. Bu şölenin onur konukları ise yoksullar, yetimler ve kimsesizlerdir. Onların sofrasına ulaşan her bir et parçası, adağınızın bereketini artırır ve Rabbimize olan şükrümüzün en güzel ifadesi haline gelir. Gelin, adaklarımızla bu bereket halkasını hep birlikte genişletelim ve bir avuç iyilikle nice gönüller yapalım.


Anasayfa

Giriş/Üye

Hesap No

Bağış Yap

Sepetim