Bin aydan daha hayırlı bir gecenin sırrını, bir avuç iyiliğin ne denli büyük kapılar açabileceğini hiç düşündünüz mü? Kalplerin titrediği, ellerin semaya daha bir içtenlikle açıldığı o mübarek anların bir anahtarı vardır. İşte bu anahtar, Kuran-ı Kerim'in en dokunaklı surelerinden birinde gizlidir.
Hayat yolculuğu bu, inişleri ve çıkışlarıyla, bazen farkında olmadan, bazen de nefsimize yenik düşerek hatalara sürüklendiğimiz bir serüven. İşte böyle anlarda, insanın ruhunu sıkıştıran o ağırlıktan kurtulma, yeniden doğmuş gibi tertemiz bir sayfa açma arzusudur tövbe.
Kurban denince hepimizin aklına ilk gelen, o manevi coşkunun ve paylaşmanın zirveye ulaştığı mübarek Kurban Bayramı günleri oluyor. Sokakları dolduran tekbir sesleri, bir araya gelen aileler ve ihtiyaç sahiplerinin yüzündeki tebessümle bütünleşen bu ibadet, şüphesiz dinimizin en belirgin şiarlarından biridir.
Hayatın yoğun temposu içinde durup bir an soluklandığımızda, sahip olduklarımızı ve bu varlıkla neler yapabileceğimizi düşünürüz. İçimizde bir yerlerde, paylaşmanın ve yardımlaşmanın o eşsiz huzuruna duyulan bir özlem vardır.
Hayatın yoğun temposu içinde durup soluklandığımız, manevi bir arayışa girdiğimiz anlar vardır. Kimi zaman bir ayetin, bir surenin ismi bile ruhumuzda derin yankılar uyandırır.
Kıyamet... O dehşetli gün... Yerin o büyük sarsıntıyla sarsılacağı, içindeki her şeyi dışarı atacağı o an... Kur'an-ı Kerim'in en sarsıcı ve düşündürücü surelerinden biri olan Zilzal Suresi, bizlere tam da bu anı anlatır.